AHDE VEFA
Yaşamı bir suya benzetiyorum çoğu zaman. Hani, bir dereye düşen yapraklar, tozlar, kuş tüyleri ve hatta güzellikler bu derede uyum sağlayıp akıp gidiyorsa, insan hayatı da böyle, akıp gidiyor. Bu akış içerisinde, bize yol arkadaşlığı yapan dostlarımız emellerimize ulaşırken,destek olup,omuz veriyorlar.Yaşamın zor yollarında bize omuz veren, destek olan herkesin kıymetini bilmek gerekli.
Ahde Vefa denilince aklımıza gelenleri şöyle sıralayabiliriz. Deriz ki: sözünde durmak Ahde Vefa'dır. Özümüz ve sözümüz doğru ise bu da Ahde Vefa'nın içine girer. Ahlakın en önemli prensiplerinden biridir. Üstelik ahlaki bir borçtur.
Bu konuda, bir kıssadan hisseye yer vermek istiyorum, biraz uzun bir hikaye ama, okunmaya değer bulduğum için sizlerle paylaşıyorum.
Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle. Birden siniri geçiveren ihtiyar, "Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?" diye düşünmeye baslamış. Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmis. O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğinidusünüyormuş. Yaşlı adam, terzinin yanına yaklaşıp, "Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. istersen paltomu sana verebilirim" deyince, "Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş" diye yanıt vermiş terzi. Yaslı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş."Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?" diye soran yaşlı adam,"Ben terziyim" yanıtını alınca "Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın" diyerek arabaya bindirmiş bizim terziyi. Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaslı adam, terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar para vermis. Bunun karsılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş. Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmayabaşlamış. Bu arada yaslı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş. Küçük dükkanı önce kocaman bir modaevine donusmus, sonra da pek cok ünlümarka için üretim yapmaya başlamış. Terzi artık "ünlü işadamı" diyeanılır olmuş. Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış. Biraz sohbet ettikten sonra yaslı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen bir ambulans çağrılarak hastaneye kaldırılmasını sağlamış. Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş. Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun sure hastanede yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Fakat terzi daha cok para kazanmak icin oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş.
Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye baslamış. Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkan kalmış. Utana sıkıla yaslı adama koşmuş hemen nerede hatayaptığını sormak için. Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu Kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş.
Ve başlamış anlatmaya:"Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmis. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince,çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş. Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş. Bülbül Ona ; "Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın" demiş.Gercekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye baslamış. Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine sarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Birgün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymus oduncu. Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Söyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri başladığında ise eseği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkartmış.Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış. Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzdenbozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipligini kopartmasaydın..."
Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmis terzi, çünkü söyleyecek bir sözü yokmuş...
Dostluk iplerinizi koparmamanız dileğiyle...
vioft2nntf|101001E398BFKoseYazisi|koseYazisiAciklama
vioft2nnt8|001001E398BF|DergiKorkuteliBurada|KoseYazisi|koseYazisiAciklama|3C4AAD7F-95BB-4C14-859E-A75DC31CF00E